25 Temmuz 2013 Perşembe

ZORUNLU AYRILIKLAR

Futbol,dünya üzerinde en fazla ilgi çeken ve yapılan spordur.Gerek amatör,gerekse profesyonel anlamda;kimi zaman 5-10 kişinin önünde,kimi zaman stadyumdaki binlerce kişinin,ekran başındaki milyonların önünde icra edilir.Taraftarları kimi zaman üzer,kimi zaman sevindirir.Kimi zaman sıkar,kimi zaman keyiflendirir.Dünya üzerindeki en popüler sporun genel özellikleri böyledir.Futbol,sahada ter döken,90 dakika boyunca mücadele eden insanların kimi zaman canları pahasına,kimi zaman ise futbol hayatlarını tehlikeye atmasıyla daha da genişler,boyut kazanır.Bu yazının konusu da,hüzün veren,ağlatan ölümler değil ;sakatlık sebebiyle uzun süre forma giyememişlerdir.

Bir dönem Manchester United ve Tottenham formaların da giymiş olan Premier League'in,hiperaktif forvetlerinden Fraizer Campbell,Sunderland ile sözleşmesinin bulunduğu 3.5 senede sadece 58 maçta forma giymiş ve 6 gol kaydedebilmişti.2010-2011 sezonuna başlarken Manchester City maçında başgösteren ön çapraz bağlarındaki sakatlık nedeniyle 6 ay sahalardan uzak kalmış,2011'nin Mart ayında sahalara geri dönmüştü.Ancak bir ay sonra yine bir Manchester City maçında sakatlığı nüksetmişti.Beklenen sakatlık raporu açıklandığında acı gerçek ortaya çıkmıştı.Campbell 10 ay daha sahalardan uzak kalacaktı.Bir futbolcu için en büyük yıkımlardan biri de bu olsa gerekti.Campbell,sakatlığından sonra verdiği bir röportajda ise,ailesinin bu konuda kendisine çok yardım ettiğini ifade etmişti.

Kerlon adında bir futbolcuyu hatırlayanınız var mı artık ? Hani kafasıyla top sürüp,gol atan şu bücür çocuk ? Hala hatırlayamadınız mı ? O zaman yardımcı olalım.


Menajerlik oyunlarında zamanın "wonderkid" ünvanını elde etmiş,sıradışı yeteneklere sahip bir oyuncuydu Kerlon.Cruzeiro'dan,İnter'e kadar uzanan peri masalı çok ama çok kısa sürdü.Videoda örnekleri görülen "Foquinha" driplinglerini yaparken dizlerini diğer futbolculara tekmeleten Kerlon,İnter'de sözleşmesinin bulunduğu dört yılda,dört farklı takıma kiralanmış,bu dört sezonda oynadığı beş maçta da gol atamamıştı.Foquinha meraklısı Kerlon'un İnter macerası ise maç oynayamadan bitmişti.Bir sene içinde yedi kez aynı dizinden ameliyat olan Kerlon,daha sonra verdiği bir demeçte futbolu bırakmayı ve kendine yeni bir meslek aramayı düşündüğünü,ancak ailesinin ısrarıyla yeniden futbola döndüğünü belirtir.Şimdilerde ise Japonya 3.Lig ekiplerinden Fujieda forması giyen Kerlon,zaman zaman Japonya'daki televizyon şovlarında Foquinha yapan Kerlon,Fujieda'da 8 gol ve 7 asistlik bir perfomans ortaya koydu.Sözleşmesi bu sezon sonunda bitecek olan Kerlon'un en büyük umudu ise kendisinin yanı sıra,İbrahimovic,Pogba,Assaidi,Hamsik ve Balotelli gibi oyuncuların menajerliğini yapan Mino Raiola.

İtalya'da aralıksız olarak 18 sene forma giyen,futbol fenomeni haline gelmiş,profesyonelliğin ve iş ahlakının ender portrelerinden biri olan Javier Zanetti ise sevenlerine kara haberi 28 Nisan 2013 tarihinde verdi.Yıllardır defansa ve orta sahaya yapılan takviyelere rağmen formasını kaptırmayan,gelen oyuncuları yedek kulubesine gönderen deneyimli oyuncu,o gün oynanan Palermo maçında,bir başka deneyimli defans oyuncusu olan Salvatore Aronica ile girdiği ikili mücadeleden sakatlanarak çıkınca herkesin yüreği ağzına gelmişti.Zira 39 yaşındaki bir oyuncunun yaşayacağı olası bir sakatlık,kariyerini muhakkak ki etkileyecekti.Nitekim korkulan oldu ve İnter kulubü yaptığı yazılı açıklamada,Zanetti'nin aşil tendonunun parçalandığını açıkladı.Bu haber "Traktör" lakaplı oyunucunun yaklaşık 7 ay sahalardan uzak kalacağının sinyaliydi.Daha sonra sakatlık süreciyle ilgili açıklamalarda da bulunan Zanetti,bir maç dahi olsa oynamak istediğini belirtmiş,Roma'nın efsanesi Francesco Totti ise bu açıklamaya şöyle destek vermişti:"Zanetti,çabuk iyileş.Seni ilk Roma-İnter maçına bekliyorum.Seromonide flamaları senden başkasıyla değişmem".


Bu yaz Monaco'ya transfer olan Eric Abidal ise kanseri yenip gelenlerden.2011'in Mart ayında karaciğerinde tümör olduğunu öğrenmiş,aynı yılın mayıs ayında ise Wembley'de oynanan finalin sonunda Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırarak,Avrupa'nın en büyüğü olmuştu.Dahası da var.Ertesi sezonun ocak ayında ise kariyerinin üçüncü golünü Real Madrid'e atarak,Barcelona'ya bir El Clasico zaferiyle daha dönmüştü.Ancak mart ayında karaciğer nakli olacağı açıklandıktan sonra,futbola ara verdiğini hayli duygu yüklü,kısacık bir demeçle vermişti.Aradan tam bir yıl geçtikten sonra 29 Mart'ta ki Celta Vigo maçının 18 kişilik kadrosuna alınmıştı..Ertesi hafta oynanan Mallorca maçının ikinci yarısında saha kenarında ısınmaya çıkarken Nou Camp'ta bulunan 90 bin futbolseverin alkışlarıyla moral buldu.Çok geçmedi,saha kenarında yeniden gözüktü.Ama bu sefer maçın dördüncü hakeminin yanındaydı.Dakikalar 70'i gösterirken,tabela azimli 22 numaranın,Pique'nin yerine oyuna gireceğini bildirmekteydi.Büyük bir alkış ve tezahürat tufanı altında oyun girdi Abidal.Ayağına aldığı her topta alkış tufanı daha da büyüdü.Maç sonunda ise gözyaşlarını tutamıyordu.Teşekkür ediyordu Abidal,elinden geldiğince.Olanca saf duygu ve düşünceleriyle.Hiçbir art niyet olmadan.Futbol güzel olmalıydı ona göre.Evet,futbol güzel oyundu,güzel hikayelere sahip oldukça daha da güzelleşecek bir oyun.


Türk futbolunun önemli kulüplerinden Beşiktaş ise son iki sezondur,uzun süreli sakatlıklarla uğraşmakta.2010-2011 sezonuna yaptığı flaş transferler ile giren Beşiktaş'ta sakatlıklar serisi,Manchestester United takımından transfer edilen,Portekizli genç oyuncu Bebe ile başladı.Portekiz U-21 milli takımındayken,Slovakya ile oynanan maçta sol diz ön çapraz bağlarında yaşadığı yırtık sebebiyle 6 ay sahalardan uzak kalmış,ancak rehabilitasyon süreci ve geri dönüşü ile birlikte sezonu kapatmış,sadece dört maçta forma giyebilmişti.Aynı sezonun ortalarında ise Ersan Gülüm,Trabzonspor ile oynanan kupa maçında aynı sakatlığı yaşamış ve 6 ay sahalardan uzak kalmıştı.2011-2012 sezonu hazırlık kampında ise Ersan,aynı yerden nükseden sakatlığından dolayı bir 6 ay daha oynayamamıştı.Ancak aksilikler bitecek gibi değildi.Milli takıma giden ve oynadığı Bulgaristan karşılaşmasının 40.dakikasında sakatlanan İsmail Köybaşı,Ersan ve Bebe ile aynı kaderi paylaştı ve sol diz ön çapraz bağlarında yaşadığı kopmadan dolayı 6 ay sahalardan uzak kaldı.Genç oyuncu,kasım ayında aynı dizinden bu sefer darbeye bağlı bir sakatlık yaşadı ve sezonu kapattı.
2012-2013 sezonunun ikinci haftasında Galatasaray ile oynanan maçta ise Mustafa Pektemek sağ diz ön çapraz bağlarındaki kopma sebebiyle 6 ay forma giyemedi.Sezonun sonlarına doğru formasına kavuşan Mustafa Pektemek sezonu başka bir sakatlık yaşamadan bitirdi.Aynı sezonun ortasında ise Uğur Boral,idmanda sağ diz ön çapraz bağlarından sakatlandı ve sezonu kapattı.Kadrosunda Gökhan Süzen'in de gelişiyle kadrosunda dört sol bek bulunduran Beşiktaş'ta teknik direktör Samet Aybaba,Süzen'in de cezalı ve sakat olduğu maçlarda,sezon başında takımdan gitmediği için kadro dışı bıraktığı Emre Özkan'ı oynatmak zorunda kaldı.Beşiktaş bu sakatlık kabuslarından kurtulamamıştı.Öyle ki Samet Aybaba ve ekibi yaptıkları yazılı açıklamada "2012-2013 sezonunda Mehmet Akgün,Uğur Boral,Manuel Fernandes,Necip Uysal,Hugo Almeida,İsmail Köybaşı ve Mustafa Pektemek uzun süreli sakatlıklar geçirmişlerdir." ifadesini kullanmışlardı.

Sakatlıklar,futbolcularda en fazla etki gösteren,yıpratan bir talihsizliktir.Bilhassa uzun süreli sakatlıklar oldukça sabır ve psikolojik güç ister.Mental anlamda güçsüz oyuncular ise sakatlıklardan daha fazla nasibini alır.Futbol kulüpleri ise bu sakatlık problemlerini çözmekle yükümlüdürler.Futbolcu her ne kadar sözleşmeye imza atmış olsa da,kulüp futbolcunun sağlığını ve güvenliğini sağlamak zorundadır.

Umut ederiz ki;sakatlanan her bir futbolcu elbet bir gün sahalara döner.Ve umarı ki bu futbolcular,zim ve hırsın en güzel örneklerini sergilemeye devam ederler.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

ÖĞRENDİK Kİ...

2012-2013 sezonu biterken,hem Türkiye'de,hem Avrupa'da çok şey öğrenmiş bulunmaktayız.Koca bir sezonda yaşanan olaylar,neyin ne olduğunu,ne olmadığını bize yine gösterdi.

Öğrendik ki;transfer çılgınlığı olmadan da ligde kalınabiliyormuş.Bir yanda az ama öz transferle belki de tarihin en sempati duyulan takımı,36 puanla ligde biraz olsun rahatlayan Akhisar,bir yanda ise iki transfer döneminde toplam 13 oyuncu transfer eden 3.hocasını da gönderme eşiğinde olup ancak 21 puan toplayabilen Mersin İdmanyurdu.

Öğrendik ki;rehavet başarının en büyük katilidir.6.haftada Galatasaray'ı harika bir oyunla 2-0 mağlup eden,bu maçtan sonra Avrupa kupaları hedefi koyan Orduspor,32.hafta itibariyle 29 puanla 17.sırada bulunuyor.Medyanın "Cuper'in Ordusu',"İkinci Dortmund" gibi başlıklar ile övdüğü Orduspor,eğer çok büyük bir mucizeye imza atmazsa gelecek sezon PTT 1.Lig'de mücadele edecek.

Öğrendik ki;futbolda umut her zaman vardır,sonucu ne olursa olsun.İstanbul'da son 30 dakika Real Madrid'e cehennnemi yaşatan takım Galatasaray'dı.Cehennemi yaşayan aynı Real Madrid bir sonraki turda Borussia Dortmund CEO'su Han-Joachim Watzke'yi banyoya kilitletmeyi,kulübedeki herkese dua ettirmeyi başarmıştı.

Öğrendik ki;çok kıymetli olanlar bir gün arıza yapabilirler.Virüsleri durduracak anti-virüsler her zaman vardır.Barcelona'nın Bayern Münih eşleşmesinde atamadan yediği 7 golün,Real Madrid karşısında bu sezon kazanamamasının başka bir açıklaması yok çünkü.

Öğrendik ki;yeniden toparlanmak,kaybetmekten korkmamak,büyük başarıların habercisidir.Juventus'un Calciopoli'den sonra küme düşmesi ve iki sezondur şampiyonluğu kimseye vermemesi,saha içindeki kurmay kadronun seviyesi (Buffon,Chiellin,Pirlo),neyin nasıl olması gerektiğini açıklıyor.

Biliyoruz ki;gelecek sezonda öğreneceğimiz çok şey olacak.Sezonlar,sezonları kovalayacak.Ancak öğrenilecek çok şeyin olduğu unutulmayacak.


27 Nisan 2013 Cumartesi

GALİBA YİNE SEYİRCİYİZ !!!

Sene 1954...Türkiye A Milli Futbol Takımı,1954 Dünya Kupası elemelerini geçmiştir.Dört sene önce parasızlıktan dolayı katılamadığı turnuvaya tarihinde ilk kez katılmanın peşindedir.Artık bu yoldaki tek engel İspanya ile oynanacak baraj maçlarıdır.İlk maçta deplasmanda 4-1'lik skorla yenilen A Milli Futbol Takımı,rövanşta İstanbul'da İspanya'yı "canavar" lakaplı Burhan Sargın'ın golüyle 1-0 mağlup eder.Dönemin kurallarında averaj hesabı olmadığı için,tarafsız sahada üçüncü bir maç oynanacaktır.O maçta da Suat Mamat'ın ve Burhan Sargın'ın golleri 2-2'lik beraberliği sağlar.Bu maçından berabere bitmesinden sonra,yazı-tura atılarak,turnuvaya katılacak son ekibi belirlenir.Türkiye bu talih oyununu kazanır ve tarihinde ilk kez Dünya Kupası'na katılma başarısını gösterir.Dünya Kupası'nda da Türkiye adına tarihte ilk kez hat-trick yapan futbolcu olur.7-0'lık Güney Kore maçında gerçekleşen bu hat-trick Burhan Sargın'ın A Milli Futbol Takımı'nın makus talihini yenmek için adılan ilk adım olur.Ancak daha önce mağlup olunan Batı Almanya'ya yeniden mağlup olunur ve Türkiye turnuvadan elenir.

Yukarıdaki satırlar,89 senelik bir ülkenin futbolda katılma hakkı kazandığı ilk önemli futbol turnuvasının kısa bir öyküsüdür.Aradan geçen 60 senede 1996,2000 ve 2008'de oynanan Avrupa Şampiyonaları ve 2002 Dünya Kupası hikayeleri vardır sadece.Bugün geldiğimiz nokta ise biraz farklı.Artık biraz daha geri dönüp bugüne gelebiliriz.

2011 sonbaharını Türk futbolseverler için daha da bir hüzünlü kılan yegane şey Hırvatistan karşısında alınan mağlubiyet ve hemen akabinde bir Avrupa Şampiyonası'na da seyirci olarak katılmaktır.Bu moral bozucu sonuçlardan sonra ise Beşiktaş'ta başkanlığı boyunca çok yararlı işler(!) yapan Yıldırım Demirören liderliğindeki TFF ise teknik direktörlük görevine Abdullah Mucip Avcı'yı getirir.Her şey toz pembe olmakla beraber kısmi olarak da eleştiriler vardır.Şubat 2012'de Slovakya karşısında alınan mağlubiyet moralleri bozmazken,Bahar aylarında oynanan FIFA sıralamasında bizden hayli geride bulunan Bulgaristan,Gürcistan gibi takımlara karşı alınan galibiyetler bir koz olarak Avcı ve TFF'nin eline geçerken Portekiz ve Ukrayna maçları,bu kozu daha etkin hale getirir.Eylül 2012'de Hollanda ile oynanacak maç öncesi basın toplantısında "Hedefimiz eşik atlamak,yani grup birinciliği" diyen Abdullah Avcı şüphesiz maç öncesi çok umutluydu.Ancak unuttuğu bir şey vardı:İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da görev alırken,umut verdiği kişiler onlarla ifade edilirken,şimdi umut verdiği kişiler milyonlarla ifade edilmekteydi.Hollanda'nın Euro 2012 rezaleti bu durumu,bu iddiayı destekliyor gibi duruyordu.Ancak alınan 2-0'lık mağlubiyetten sonra bir Selçuk İnan krizi yaşayan A Milli Takım,Estonya'yı 3-0 ile geçince,biraz nefeslenme şansı buldu.Bir ay sonra oynanacak Macaristan ve Romanya maçları öncesi altı puana kilitlenen Abdullah Avcı,bu maçlarda alınan mağlubiyetlerle rüyadan uyandı.Mart ayına kadar olan 5 aylık zamanda Danimarka ile 0-0 berabere kalan,Çek Cumhuriyeti'ne 2-0 yenilen A Milli Takım,mart ayına girerken pek umut vermiyordu açıkçası.Mart ayına ya tamam,ya devam parolasıyla giren A Milli Takım Andorra'yı güç bela geçerken,Macaristan ile son derece dramatik bir şekilde berabere kaldı.

Yiğit Özgür'ün hayli zaman önce çizdiği şu karikatür bu durumu özetliyor diyebiliriz.



Anlaşılıyor ki 2014'te Brezilya'da düzenlenecek Dünya Kupası'na yine seyirci olarak gideceğiz!!!

5 Şubat 2013 Salı

SABIR


"*İŞBU YAZI YEDEKLERE VE YEDEK KALANLARA İTHAF EDİLMİŞTİR."

Futbol,her zaman büyük bütçeli transferler doğuran,büyük oyuncular yetiştiren evrensel bir müessesedir.Yıldız oyuncuların yanında ,işçi oyuncuların da çalıştığı futbol  11 kişiden fazlasıyla oynanır.Kimi zaman ateşli bir taraftarın desteğiyle,kimi zaman motivasyonu tam anlamıyla sağlayan babacan antrenörler ile,kimi zaman ise oyuna sonradan giren,iki kişilik oynayan altın yedeklerle.Altın yedekler genellikle hücum oyuncusudur.Maçı attığı gol veya goller ile kurtarır.Ancak altın yedeğin oyuna girdiği yerde,yedek kulübesinde ondan başka altı oyuncu daha vardır.Bir maçta bu  yedi oyuncudan en fazla üçü oyuna girebilir.Diğer dört oyuncu da başka maçlarda şans bulma ümidiyle çalışmalara devam eder.Ancak bazen,bir oyuncu ne kadar iyi oynasa da yedek kalmak zorunda kalır.Bir bakıma yedek kulübesine hapsolur.Çünkü teknik kadronun elinde kağıt üstünde çok daha iyi oyuncular vardır,onlar kullanılır.

Ole Gunnar Solskjaer,ya da lakabıyla “bebek yüzlü katil”,Manchester United kulübünün altın yedeğiydi.Oyuna sonradan girdikten sonra gollerini sıralayabilen,yedek kalmayı sorun etmeyen,aslında yeriyle kendini özdeşleştirmiş bir oyuncuydu.Futbolu bıraktıktan sonra  ülkesinde Molde FK’nın başına geçen Solskjaer,yaşadığı şampiyonlukların ardından verdiği bir röportajda Manchester United günlerine atıfta bulunarak,”Manchester United kulübü bana bir oyuncu olma fırsatı verdi.Alex Ferguson ise bana oyunculuk fırsatından daha fazlasını verdi.Diyebilirim ki,Alex Ferguson beni oyunculuk günlerimden itibaren beni buraya hazırlayan kişidir.O olmasaydı bugün Molde başka bir teknik adamla şampiyon olabilirdi.Ancak ben bir televizyon kanalında Molde’nin şampiyonluğunu değerlendiriyor olurdum.”

Peki ya Aykut Erçetin ? Galatasaray’ın kapısından içeri gireli tam 10 yıl oldu 2013 itibariyle.10 yıldır,Mondragon,Orkun Usak,Morgan De Sanctis,Leo Franco,Ufuk Ceylan,Robinson Zapata ve Fernando Muslera’nın arkasında yedek bekleyen bir kaleci Aykut Erçetin.Şampiyonlukla biten 2007-2008 sezonu Aykut Erçetin’in en fazla maç oynadığı sezondu.On yılda çok az sayıda maça çıkan ve üç şampiyonluk gören Aykut Erçetin halâ Fernando Muslera’nın arkasında yedek beklemekte.Otuz yaşın verdiği tecrübeyle karışık sabır,onun en büyük dayanağı denilebİlir.

Fenerbahçe’nin 1999 yılında yaşadığı Pendikspor hezimetinde 18 kişilik kadroda ismi geçen genç bir oyuncuydu Semih Şentürk.O zamandan beri,tam 14 yıldır Fenerbahçe’de top koşturmasına,bir kez gol kralı olmasına,çok kritik maçlarda kritik goller atmasına rağmen hiçbir zaman kurulan o klasik maç kadrolarında ismini göremedi.Sırasıyla;Kenneth Anderson,Pierre Van Hooijdonk,Serhat Akın,Mert Nobre,Nicolas Anelka,Mateja Kezman,Deivid de Souza,Daniel Guiza,Moussa Sow,Henri Bienvenu,Dirk Kuyt,Pierre Webo gibi forvetlerin arkasında yedek bekledi  Semih Şentürk.Otuz yaşına bastığı 2012 yılında bile halâ “Genç  Semih” namıyla anılıyordu.Artık o da bu duruma daha fazla dayanamıyordu.Eşi twitter hesabından yazdıklarıyla bunu doğruluyordu.Sabır taşı olsa çatlardı,diyeceğimiz bu durumda elimizden gelen sadece Semih Şentürk’e “sabır “ dilemek.

Yukarıdaki üç örnekte görüldüğü üzere,futbol yıldızların,işçilerin ve yedeklerin oyunu.Bu oyunda as kadroda olmak da var,yedek kulübesine hapsolmak da.Genellikle güreş müsabakalarında söylenegelen “alta düştüm diye yerinme,üste çıktım diye sevinme”  lâfı,futbol için de geçerlidir diyebiliriz artık.

31 Ocak 2013 Perşembe

KAZAN KAYNAMAYA BAŞLADI

Avrupa futbolunda transfer süresinin bitmesine saatler kala birçok kulüp,birçok oyuncuyla sözleşme imzaladı, yahut sözleşme imzalama peşinde.Küme düşme potasında olan takımlar da,şampiyonluğa oynayan takımlar da,Avrupa kupaları yarışı içinde olan takımlar da transfer çalışmalarını hızlı bir şekilde sonlandırma çabası içinde.Devre arası transferi yapmanın oldukça maliyetli olduğu bugüne kadar her otoritenin,futbolcunun,teknik direktörün dilinden yansımakta.Ancak kaz gelecek yerden tavuğun esirgenmeyeceği düşüncesi,daha önce işlediğimiz konular arasındaydı.Mali anlamda,düşenin de,kalanın da,şampiyon olanın da fazlasıyla memnun edildiği,başta İngiltere,İspanya,İtalya ligleri olmak üzere Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi gibi organizasyonlar,ortada dönen paranın akışını sağlama almanın en iyi yolu olarak biliniyor.

Peki ya diğer para kaynakları ne durumda ? Bu sorunun cevabı ise her dönem transfer peşinde koşan,parayı esirgemeyen kulüplerde saklı.Paris Saint Germain,Manchester City,Queens Park Rangers, gibi yaşlı kıtanın dışından gelen yatırımcıların,şirket gruplarının,şeyhlerin söz sahibi olduğu kulüplerin yanı sıra,Rus oligarkların hakimiyetine giren Rus kulüpleri de parayı hiçbir şekilde esirgemiyor.

EPL'de düşen bir kulübün bile yıllık alacağı garanti para yaklaşık 35 milyon euro iken,bu paraya tüm kulübü çevirmeye uğraşan diğer Avrupa liglerinin takımları arasındaki fark gittikçe açılıyor.2012-2013 sezonundan önce,Granero,Julio Cesar,Bosingwa,Park gibi yıllık maliyetleri hayli yüksek olan oyuncuları transfer eden QPR,bugün EPL'de 16 puanla son sırada bulunuyor.Mark Hughes yönetiminden sonra,direksiyona tecrübeli teknik adam Harry Redknapp'i geçiren,çok sayıda transfer yapan bir kulübün,yüksek profilli oyunculara sahip olmasına rağmen bu durumda olması futbolseverleri çok şaşırtmışa benzemiyor.Başarı için borçlanan,hedefe ulaşamadıktan sonra da mali krizlerle boğuşan Avrupa kulüpleri 2009-2011 arası yaşanan süreçten hiç ders almamış gibi gözükmekte

Avrupa'da liglerin bitimine yaklaşık olarak 3.5 ay varken,düşme potasındaki takımların da,şampiyonluk yarışındaki takımların da artık derin hesaplamaların içine girme vakti adım adım yaklaşıyor.Kümede kalma,şampiyonluk baremleri üzerinde artık daha fazla konuşulmaya başlandı.Diyebiliriz ki artık kazan kaynamaya başlamak üzeredir.

Ya da başlamıştır bile.